10 Ekim 2012 Çarşamba

bende bişeyler var...

içimde, anlatamadığım hisler... anlatırsam sanki artacak bazı korkular, endişeler var bu ara... pozitif insanlara ihtiyacım var... konuşmaya ama güzel şeyler konuşmaya hasretim var... kendime dert edindiğim, gereksiz şeylerden kurtulmak istiyorum... sabra ihtiyacım var, biraz da anlaşılmaya... ağlamak istemediğim halde her an ağlayasım var... kötü bişey de olmadı oysa ki... ne olduysa bana oldu, ne olduysa... kısacası duaya ihtiyacım var dostlar, duaya!.. Allah'ım sen sıkıntılarımızı gider, sabır gücümüzü artır, bizi korkularımızdan emin eyle! (Amin!)

25 Eylül 2012 Salı

fotoğraflara dair...

evveeettt... uzun süren araştırmalarım neticesinde bir fotoğraf makinesi alabildim nihayet!.. canon sx130 ıs... çok açıklayıcı oldu tabi markayı yazınca, biliyorum... :)) neyse, geçtiğimiz hafta sonu Pelitli'de yeni evimizdeydim... yeni bi mahalle, farklı ve bilinmeyen yerler... fotoğraf çekmek için yeterli özelliklerdi sanırım... ben de öyle yaptım... pazar sabahı uyanır uyanmaz, kahvaltı bile yapmadan çıktım evden... gezip görülecek, fotoğraflanacak şeyler olmalıydı mutlaka... oldu da!.. neyse efenim uzatacak değilim, çektiğim fotoğraflar amatör ve ben de bu amatörlüğümü sayfamda sergilemek istedim... :) buyrunuz, ilk çekimlerim... ;)

Not: henüz imzamı eklememiş olabilirim ama fotoğrafların tamamı şahsıma aittir, izinsiz kullanımı ayıptır, günahtır, litfen yapmayalım!.. :))






18 Eylül 2012 Salı

gitmek mi zor, kalmak mı?

giden de oldum, kalan da ömrümde... ama fikrim değişmedi hiç; kalmak daha zor diyenlerdenim... gitmekte bir eylem var, gitmek farklı şeyler getirir beraberinde... ama kalmak eylemsizlik, çaresizlik hali... gidenin ardından bakmak ne de zordur... hep bi ümit; geri gelecek diye... kalmak beklemek demek, sabretmek demek, katlanmak demek... ve ben hep kolayına kaçtım.... onun için de şimdi gitme vakti, kalanlardan özür dileyerek...

"oysa kalmak, kendinden feragat etmeyi, her gün ölüp dirilmeyi ister... bir de... yalnızlık ister..."

10 Eylül 2012 Pazartesi

geçerken uğradım...

kendi bloğuna bu kadar az uğrayan tek insanım herhalde... çok zaman geçmiş yazmamışım... çok şey oldu aslında bu sürede... yeni şeyler öğrendim, insanlar tanıdım, tanıdıkça sevdim-sevdikçe anladım... kararlar aldım en önemlisi... bi fotoğraf makinesi almakla uygulamaya geçirdim bi kararımı mesela... yıllar önce üye olup, bir iki fotoğraf gönderdiğim siteye yeniden girip çıkar oldum... fotoğraf sevdası olan birisi için önemli bi gelişme bence :) çektiklerimi burda da paylaşmak niyetindeyim... en kısa zamanda kendi fotoğraflarımı bloğumda görmeyi ümit ediyorum... hadi hayırlısı... :)

15 Temmuz 2012 Pazar

Efkârlıyım, başım duman...

        Ne zaman kendimi tuhaf hissetsem yazmak gelir içimden... bu akşam da bi hüzün çöktü üstüme... hayırdır inşallah... iki haftadır kardeşim benimle kalıyodu Rize'de... akşamları bi ses arıyor insan, varlığı iyi gelmişti... şimdi onsuz döndüm köyden, ilk akşamın garipliği herhalde... yarın geçer umarım... :) yahu ben eskiden böyle duygusal değildim sanki... evden uzaklaşmaya başladıkça bi duygusallık sardı beni... :) daha bi fark eder oldum önceleri göremediğim bazı gerçekleri.... insan ne çok özlermiş meğer sevdiklerini, ne çok ararmış etrafında... ve insanın en büyük destekçisi ailesiymiş her durumda... anne-babanın, çocuklarını koruyup kollamaları doğanın kanunu gereğidir belki ama kardeşlerin birbirlerine destek olmaları ne hoş şeymiş... kendimi çok şanslı hissediyorum bu açıdan; her konuda konuşabileceğim, fikrine danışabileceğim, yardım isteyebileceğim kardeşlere sahibim... Allah'ım hiçbirinin eksikliğini göstermesin! (Amin) bak duygusallaştım yine :'(  seviyorum lan sizi... :))

Not: Yukarıdaki yazı, bir içten gelimsel-dışa vurumsal duygu patlamasının eseridir... Lütfen dikkate alınız... Saygılar... :))

30 Mayıs 2012 Çarşamba

yalnızlık üzerine...

        yalnızlık; o ki tek bir kelime ama herkes için farklı anlamlar taşır... yalnızlığı sevenler, yalnızlıktan korkanlar, ondan sıkılanlar... örnekler artırılabilir... bir de benim gibiler var tabi; yalnızlığı sevdiğini sanan ama yalnız kalınca etrafında insan arayanlar... :)
        yalnız yaşamak öyle tuhaf bir şey ki, bir çok duyguyu öğretiyor insana... bir yandan büyük sorumluluk; kirası, faturası, yemeği vs. ile bir evi geçindirme çabası... diğer yandan da sorumsuzluk ama; istediğin saatte eve girip evden çıkmak, istediğinde yemek, temizlik yapmak, uyuyup uyanmak... artılarıyla eksileriyle yeni şeyler öğreten bi yaşam biçimi... :)
        yalnız yaşamaya başladığım ilk günler çok hoşuma gitmişti bu durum... tabi o zamanlar günler uzun, iş sonrası gezip tozar, eve gelince de televizyon izler zaman geçirirdim... ama kış gelince can sıkıntısı da beraberinde geldi bana... erkenden akşam olup eve çekilince yalnızlığın (özellikle geceleri gelen)hüznü sarmaya başladı.... kışın ailecek sobalı odada oturup sohbet eden, elektriklerin kesildiği akşamlarda anne-babasından eski hikayeler dinleyip mest olan bir çocuğun yalnızlıkla imtihanı başladı... ve  o zamanlar fark ettim ki insanı delirtebilecek bi'şey yalnızlık...
        neyse ki o günler geçti artık, iyice alıştım bu düzene... ama ne olursa olsun, hayat insanlarla beraber güzel...  siz siz olun, etrafınızda hâlâ insanlar varken kıymetlerini bilin... sadece yalnız kaldığınızda, ihtiyacınız olduğunda değil; her durumda hatırlayın onları... ;)

28 Mayıs 2012 Pazartesi

özleyen, özlenen...

sadece bana mı oluyor bilmiyorum ama daha önce gitmediğim bi şehre gidip döndüğümde, artık o şehir de özlenenler listesine giriyor benim için... gördüğüm 3-5 şehir var gerçi, fazla değil ama yine de özlüyor insan... ne zamandır bir Çanakkale özlemidir gidiyor mesela içimde... sadece bir-iki gün geçirdiğim halde pek bi sevdim şehri... sahilini, Aynalı Çarşısını, şehitliğini... bunları düşündüğüm günlerde başka bi şehre eğitim için gönderileceğimi öğrendim; Ankara'ya... 3 yıl önce, staj için gitmiştim ilk kez başkente ve yine eğitim amacıyla yolum düştü oraya... Esra'yla birlikte gidecektik... hazırlıkları yapıp 23 mayısta(tam 6 yıl önce lise mezuniyet törenimizin yapıldığı tarihte) çıktık yola... iki günlük bi eğitimdi ama eğitim umurumda değildi... :) ertesi günün sabahı indik Ankara'ya, hemen kalacağımız otele gidip hazırlandık... bu aşamada hayatımda bir ilk daha gerçekleşmiş oldu; ilk kez bi otelde kaldım :)) eğitim süreci tam bi hayal kırıklığıydı, bence tamamen gereksizdi ama tekrar Ankara'da olmak güzeldi... Sıhhiye'deki geyikler, Ulus'un gençlik parkı, Kızılay'ın Bakanlık binalarıyla dolu sokakları yıllar öncesine götürdü beni... geçmişe olan özlem hiç bitmiyor ya zaten, neyse... ertesi gün de eğitim vardı, öğle arası yemeğe giderken sokakta bi kalabalık gördük... hoş bi müzik geliyordu, yaklaşınca ne görelim; Kızılderililer... :)) müzik çalıp dans ediyorlar, çok hoştu... yemek sonrası gidip eğitimin son aşamasını da dinledik ve arkamıza bile bakmadan uzaklaştık olay yerinden :) akşam olup dönüş vakti gelince AŞTİ'ye doğru yola koyulduk... trafiği hesaba katmadığımız için kıl payı yetiştik otobüse ama neyse ki biletimizi almıştık... çift katlı otobüsle yapacakmışız yolculuğu, hem de üst katında; pek sevindim... ne de olsa bu da bir ilk benim için :) ve 11 saat süren yolculuk sonucu memlekete ulaştık... işte o anda fark ettim ki, gittiğim gördüğüm şehri ne kadar özlersem özleyeyim, memleketim gibisi yok... boşuna dememiş şair; bir başkadır benim memleketim... :)

7 Mayıs 2012 Pazartesi

neye diyet neye kısmet ;)

efendiiimmm... bir zamandır rejim yapma gayretindeyim... pek başarılı olduğum söylenemez tabi, çünkü istenmeyen kilolarım çok yüzsüzmüş :( ama bu süreçte neler öğrendim neler?.. en yüksek kalorili meyve hangisi, hangi bitki çayı zayıflama yardımcı, günlük maksimum alınacak kalori miktarı nedir, vs... evet benim için küçük bi adım bile olmadı belki ama insanlık için çok önemli bilgiler edindim... şimdi de bunları aktarmak niyetindeyim... bilinen şeyleri yazmıyorum tabi (ekmek, yağ, pasta-börek...) bunların dışında kalan ve gün içinde açlık sıkıntısı çekmeden tüketebileceğimiz besinler varmış misal(çok araştırma yapınca artistik konuşma da başlıyo tabi :)) efeniiiimmmm; kahvaltıların vazgeçilmezleri domates ve salatalık çok az kalori içeriyor, bunlardan gün içinde bolca tüketilebilir... yanında bi dilim kepek ekmeği belki, bi bardak da meyve suyu, oohhh mis gibi kahvaltı... diğer öğünler için et'gillerden de tavuk veya balık eti :) sebzelerden taze fasulye, brokoli, havuç, kabak yenebilir... bunların yanında ekmek yememek lazım tabi, yoksa diyetin bi mantığı yok... hah yemeği yedik canımız tatlı çekti, ne yapıyoruz?.. tabi kiii çikolata, tatlı yemiiyooruuuuzzz! bunun yerine bir elma olur, bi kaç tane kayısı olur, erik, portakal vs. olur, bunlara tamam ama kesinlikle çikolata yok! e yatarken de bişey yenmez,  tamam işte bi günü bitirdik :))
rejim sürecinde uzak durulması gereken yiyecekler; kuruyemiş, tahıl, kırmızı et, meyve olarak da muz :) muz deyip geçmeyin, en kalorili meyveymiş kendileri!.. tabi bunlardan uza durun demek, kesinlikle yemeyin demek değil... istisnalar olur elbet ;) neyse efenim tavsiyeler bunlar genel itibariyle, uyup uymamak nefsimize kalmış artık... ;)

not: rejim esnasında çay-kahve yerine bitki çayları içmek pek bi makbuldür... başta yeşil çay olmak üzere, her çeşit bitki çayının gönlümüzde yeri ayrıdır ;)

17 Nisan 2012 Salı

ben yazar, ben yaşarım...

başlık ters oldu esasında; çünkü ben yaşadıklarımı yazarım daha çok... :) neyse dünden bahsetmek istiyorum nedendir bilmem... pazartesi sendromu olmaksızın başladığım klasik bir haftanın ilk günüydü... tabi iş güç yine yoğun ve sıkıcı seyrinde devam ediyordu... ama iş arasında gelen bi kargo paketi bile günü değiştirmeye yetti... evet, abimden istediğim dizinin dvdleri gelmişti.. :) ilk kez birinden kargo aldığımı fark ettim, güzel duyguymuş ama... neyse efenim mesai bitince her zamanki gibi meydana kadar geçtik Müzeyyen ve Esra'yla... hafif yağmur vardı ama durduramadı bizi, dolaştık mağaza mağaza... sözde, ayakkabı alacaz ama hepimiz o kadar acıkmışız ki kimsede hal yok :) yine de direndik, yılmadan dolaştık ama sonunda midemizden gelen seslere teslim ettik kendimizi... ayın 16'sı (maaş günü ertesi) olması sebebi ve "rejimi bi kerelik bozmakla bişey olmaz" düşüncesiyle  ufak çaplı bir ziyafet çekmeye karar verdik... burda güzel bi restorant var; 'Bekiroğlu' adında... Mönüsü de pek bi zengindir... ev yemeklerinden kebaplara, tatlılardan çorbalara bir sürü seçenek işte... tabi biz yiyeceklerimize önceden karar vermişiz; kebap yedik... ama yine gözümüzde bir açlıktır sürüyor... :) işte günün en güzel kısmı da o anda gelişti... Müzeyyen'in fikriyle sütlaç söyledik... ama o nasıl bi sütlaçtır, hayatımda yediğim en güzel sütlaç diyebilirim... belki de açlıktandır bilmiyorum ama tadı hala damağımda... neyse efendim yazının amacı belli zaten; Bekiroğlu'nun sütlacını övmek :)) amaç bu değil tabi ama Rize'ye gelince yapılacaklar listesine girer bence bu sütlacı yemek... yazıyı okuyup da merak eden olursa (ki yazıyı da birinin okuyacağını sanmıyorum) buyursun, sütlaçlar benden... ;))

8 Nisan 2012 Pazar

çiçek açımı... :)

oohhh, bahar gelmiş, çiçekler açıyo yavaş yavaş, kuş cıvıltıları duyuluyo... en sevdiğim havalar... gezi, piknik, yürüyüş sezonu açıldı... bana da gün doğdu tabi... kışın kar, soğuk demeden iş sonrası yürüyen insan, bu havalarda evde durur mu?.. evet, bence de durmaz.. :) hmm gezmek demişken; geçtiğimiz hafta iki gün öğle arası Rize Kalesi'ne çıktık işten arkadaşlarla... yokuş yürümek yorucu oluyo biraz ama bi bardak çay eşliğinde sohbet ve kuş bakışı Rize manzarası için değer bence...  dağ, tepe yürüyüşümü yaptığıma göre sıra geldi sahil keyfine... işte sahil kentinde olmanın en güzel yanı... ister otur bi bankta masmavi denizi izle; istersen tak kulaklığı, sahil boyu yürü... ikincisi bana daha cazip geliyo tabi... neyse bu kadar deniz, sahil muhabbeti yeter; insanın canı çekiyo... :) vee son olarak Toygar Işıklı'nın şu sözlerini kendime armağan ediyorum... " Deniz görmeden yaşayamıyorsan sen eşittir ben demektir.. " 

5 Nisan 2012 Perşembe

Karmaşık...

Hafif bir müzik eşliğine yazmak hep hoşuma gitmiştir. Şimdi de Şebnem Ferah'tan Yağmurlar çalarken yazıyorum. Birkaç ay öncesine kadar günlük tutmaya çalışıyordum... Aslında başlarda güzel de oluyordu ama günler aynı geçmeye başlayınca bıraktım yazmayı... Ama şimdilerde yine ağır basıyor yazma isteğim... Her günümün anlatmaya değer bir yanı varmış gibi... Kim bilir, belki de yalnızlıktan, etrafımda konuşacak kimse olmamasındandır bu istek... Neyse işte, öyle ya da böyle yazıyorum sonuçta... :)
Konuşmak demişken, fark ettim de; ben içimdekileri tamamen anlatamıyorum galiba... Ya da karşımdaki insanlar anlamıyorlar beni, bilemiyorum... Ama şunu söyleyebilirim ki, çok kötü bir durum... Anlatmak istediğin onca şey varken, seni engelleyen bir gücün olması, kelimelerin yetmemesi... Tam bir çaresizlik... Belki konuşabilsen, paylaşabilsen, anlatabilsen derdini, birileri yardım edecek, el uzatacak ama yok... Çıkmaz olur o kelimeler ağızdan, düğümlenir sanki boğaz... Böyle bir dönemden geçtim yakın geçmişimde ve anladım ki bu durumda yapılabilecek en güzel şey; ellerini kaldırıp teslim olmak Allah'a... Beşer'in acizliği karşısında Rabbine sığınıp, Ondan yardım dilemek... Ben de öyle yaptım... İnsanlara kelimelerle anlatamadığım derdimi, Rabbime anlattım konuşmadan... Ki O, ben anlatmasam da içimi, derdimi bilendi... Ve çok şükür kurtuldum o dönemden... Şimdi şükretmek için kaldırıyorum ellerimi... Sahip olduğum her şeye şükretmek için...

1 Nisan 2012 Pazar

Başlangıç...

Hayatım boyunca hep abimi örnek alarak yaşadım. Onun yaptıklarını yaptım, dediklerini de... Onun önerisiyle okudum ilk romanlarımı, yine aynı önerilerle izledim birçok filmi... Ne biliyim işte, hayatımda hep ayrı bir yeri oldu yani... :) Ve bu sayfayı da onun önerisiyle açtım.(ne ilginçtir ki)  Bundan sonra, anlık değişebilme özelliği olan ruh halimi burda paylaşacağım. Hadi bakalım hayırlısı... :)